Yuriy A. Petrosyan’ın Sovyet Gözüyle Jön Türkler adlı kitabı, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişen Jön Türk hareketini Sovyet Marksist-Leninist perspektifle ele alır. Kitap, Jön Türkleri yalnızca bir reform hareketi olarak değil, yükselen burjuvazinin feodal ve despotik yapıya karşı mücadelesi olarak yorumlar. Hareketin sınıfsal temelleri, ideolojik gelişimi ve 1908 Devrimi gibi kritik dönüm noktaları bu bakış açısıyla analiz edilir.
Jön Türkler, özgürlük, eşitlik ve anayasal düzen talepleriyle Abdülhamit rejimine karşı çıkar. Osmanlıcılık, Panislamizm ve Türkçülük gibi çeşitli ideolojiler benimseseler de hareketin temelinde Osmanlı'nın modernleşmesi ve merkezi otoritenin yeniden yapılandırılması hedeflenir. Özellikle 1908 Devrimi, II. Abdülhamit’in otoritesine son verip 1876 Anayasası’nı yeniden yürürlüğe sokarak, anayasal düzene geçişi sağlar. Sovyet tarihçiliği bu süreci Osmanlı’daki ilk burjuva devrimi olarak tanımlar.
Jön Türkler, yurtiçinde ve yurtdışında yayınladıkları gazeteler ve kurdukları gizli örgütler aracılığıyla propaganda yürütmüş, Hürriyet, Meşveret, Mizan gibi yayın organlarıyla düşüncelerini yaymıştır. Bu faaliyetler, halkta anayasal düzen ve özgürlük fikrinin gelişmesine katkı sağlamıştır.
1908 sonrası dönemde anayasal sistem kurulmuş, Meclis-i Mebusan yeniden açılmıştır. Ancak iktidarın merkezileşmesi, muhalefetin bastırılması gibi sorunlar da yaşanmıştır. Bu çelişkiler, burjuva devrimlerinin sınırlı demokratikleşme doğasına bağlanır. Ekonomide milli burjuvazinin güçlendirilmesi, yabancı sermayeye karşı politikalar benimsenmiştir. Başta Osmanlıcılık ile birlik amaçlansa da zamanla gayrimüslim topluluklarla ilişkiler gerilmiş, Türkçü ideoloji öne çıkmıştır.
Sovyet yaklaşımı, Jön Türkleri feodal düzene karşı ilerici bir güç olarak tanımlar. V.I. Lenin’in 1905 Rus Devrimi’nin Asya’daki etkisine yaptığı vurgulara dayanarak, 1908 Devrimi’nin geniş halk kesimlerini etkilediği ve siyasi bilincin gelişmesine katkı sağladığı ifade edilir. Ancak hareketin tüm çabalarına rağmen, Osmanlı’nın çöküş sürecine engel olamadığı, hatta bazı uygulamaların bu süreci hızlandırdığı belirtilir.
Kitap, Jön Türkleri ne mutlak kahraman ne de doğrudan yıkımın nedeni olarak görür. Onları, feodal yapının çözülmesinde ve modernleşmenin ilerletilmesinde etkili, ancak çelişkilerle dolu bir dönemin ürünü olarak değerlendirir. Sovyet Gözüyle Jön Türkler, bu yönüyle sadece tarihsel bir inceleme değil, aynı zamanda ideolojik ve sınıfsal bir çözümleme sunar.