Sosyalistler için seçimler kapitalizmden sosyalizme geçiş taleplerinin ve işçi sınıfının devrimci çözümlerinin propagandası için bir fırsat olarak görülmelidir. Ancak son seçimlerde tam tersi bir durum gördük. Sosyalistlerin birçoğu Kılıçdaroğlu’nu desteklemelerine gerekçe olarak devrimin imkansızlığını, sosyalizmin gerçekçi bir alternatif olmadığını anlattı durdu. Seçim bitti sosyalistlerin devrim ve sosyalizm aleyhindeki propagandası bitmedi. Demirel’in 70’lerde meşhur olmuş “petrol vardı da biz mi içtik” sözünü anımsatırcasına “sosyalizm gelecekti de biz mi mani olduk” türünden ifadeler dört yanı sardı.
Ne yalan söyleyeyim ben kapitalistinden liberaline, siyasal İslamcısından faşistine sosyalizmin ve devrimin mümkün olmadığına dair bu derece iman eden görmedim. Halbuki tam tersi doğru. Duvar yıkılmış, Sovyetler gitmiş, Çin kapitalistleşmiş, Kuzey Kore Allahlık, Küba kıvranıyor ama yine de dünyanın kapitalistleri devrim ve sosyalizm korkusuyla titremeye devam ediyor. Bizim sosyalistler “bir oy Kemal’e” diyor! Sosyalizmden zaten çoktan vazgeçtiler. Bundan kastımız seçimlerle sosyalizmin geleceğine dair bir ham hayal değil tabii ki. Sosyalizmden vazgeçmek derken, sosyalizmin imkansızlığına iman etmek derken, sınıf mücadelesine olan güvensizlikten, işçi ve emekçi kitlelerin ne yapsak etsek de sosyalizme yönelmeyeceğine dair kesin kanaatten bahsediyorum.
Tabii kulağa daha akla yatkın gelen başka bir argüman daha var. Ona da değinmek lazım. Sosyalistler çoğunlukla faşizm gelmesin diye savundular Kemal için topladıkları oyları. Hani faşizm vardı zaten? Daha kaç defa gelecek bu faşizm? “Faşizme karşı faşistlerle cephe!” Meral Akşener’i faşistten saymadılar Ümit Özdağ geldi… Yüzde 50+1’i toplamak için sustular yol verdiler. Nasıl olsa Kemal solcu diye düşündüler. İki tur arasında solcu Kemal’in içinden çıkan faşisti gördük değil mi? Avrupa’nın değme faşistlerinin cesaret edemeyeceği kadar ırkçı-faşist bilbordlarla donattı dört bir yanı.
Erdoğan bir gitsin de sosyalizmi o zaman savunuruz dedi pek çokları. Çok mantıklı geliyor insanlara biliyorum. Bir sağduyu var bu söylemin altında. Baskının daha az olduğu bir ortam, kitlelerin zihninin şovenizmle, mezhepçilikle, dogmalarla daha az yıkanması fena mı olur? Olmaz elbette de gerçek hayat öyle değil işte… İnsanlar zihinleri dogmalarla dolu olduğu ya da iktidarın ideolojik hegemonyasının etkisinde olduğu için mücadele etmiyor değiller tam tersine mücadele etmedikleri için bu gerici ideolojilerin etkisi altında kalıyorlar.
Kanıtımız gerçek hayattır. Kapitalist sömürüye karşı işçiler her daim mücadeleler içinde oldu. İşgaller, grevler, direnişler OHAL döneminde de pandemide de eksik olmadı. Ve işçilerin bu mücadelelere atılmasına, hatta bu mücadelelerde istibdadın polisiyle jandarmasıyla göğüs göğüse dövüşmesine ne AKP’li ne de MHP’li olmaları engel oldu. Bu işçiler mücadeleye girdikçe aydınlandılar. Sosyalist fikirlerle tanıştılar. Mesela pek çokları Devrimci İşçi Partisi’ne de katıldılar. Önce aydınlanıp sonra mücadele etmediler. Mücadele ettiler ve öyle aydınlandılar, sınıf bilincine kavuştular ve etraflarına sınıf bilincinin ışığını yaymaya başladılar.
Bazılarına bu anlattığımın hâlâ hayal gibi geldiğini biliyorum. Böyle bir şeyin olabileceğine akıl sır erdiremiyorlar. Ne diyeyim. Yemin mi edeyim! En iyisi şöyle söyleyeyim. Gelin bizimle takılın biraz. Fabrikalara, tersanelere, emekçi mahallelere gidelim apaçık gerçeği anlattığımızı göreceksiniz. Sınıf mücadelesi alanlarına gelseniz... Her kimlikten memleketten işçilerle emekçilerle sınıf mücadelesinde hemhal olsanız... İşçi sınıfının sosyalist ve devrimci fikirlere ne kadar açık olduğunu göreceksiniz. Haydi sınıfın saflarına! Nefes alırsınız nefes! Umut depolarsınız. Güç alırsınız. Kapitalistler boş yere korkmuyorlar görürsünüz. Bir oy Kemal’e diye verdiğiniz emeklere acır, hürriyet için devrim için sosyalizm için güven ve umutla kolları sıvarsınız!