Listen

Description

Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anh”, buyuruyor ki, birgün Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” bize bir doğru çizgi çizdi ve (Bu, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşduran doğru yoldur) buyurdu. Sonra, bu hattın iki tarafına, balık kılçığı gibi, eğik çizgiler çizip, (Bunlar da, şeytânların sapdırdığı yollardır) buyurdu. O hâlde, bir kimse, Peygamberlere tâbi’ olmadan, doğru yolda yürümek isterse, muhakkak iğri yola sapar. Eğer eline bir şeyler geçerse, istidrâcdır. Ya’nî, sonu zarar ve ziyândır. Ubeydüllah-i Ahrâr “kuddise sirruh” buyurdu ki, (Kalbe gelen bütün keşfleri, hâlleri bize verseler, fekat kalbimizi Ehl-i sünnet i’tikâdı ile süslemeseler, kendimi mahv olmuş ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları, felâketleri üzerime yığsalar, lâkin kalbimi Ehl-i sünnet vel-cemâ’at i’tikâdı ile şereflendirseler, hiç üzülmem). Evliyâya hâsıl olan hâller, keşfler, eğer Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmakla berâber ise, nûr üstüne nûr olur ve islâmiyyetin incelikleri, esrârı hâsıl olmağa başlar. Sahâbe-i kirâmın hepsi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ve Selef-i sâlihîn ve Meşâyıh-ı müstakîm-ül ahvâl, böyle idi. Tesavvufda, nübüvvet yolu ve vilâyet yolu diye ayrılan iki yol, hakîkatde islâmiyyetin gösterdiği tek bir yoldur. Zîrâ her ikisi de, insanı Peygambere “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmak şartı ile erdiriyor. Bunun gibi, Allahü teâlânın rızâsına, ma’rifetine götüren yollar, mahlûkların nefesleri kadardır, sözü de doğrudur. Çünki, her hayâli, aslına kavuşduran bir yol vardır ve her mahlûkun (Ayn-ı sâbite)si, ya’nî (Mebde-i te’ayyün)ü, ya’nî yaratılmasına ve vücûdda kalmasına vâsıta olan ism-i ilâhî başkadır. Bu yolların hepsinden vâsıl olmak, ahkâm-ı islâmiyyeyi yapmağa bağlıdır. İslâmiyyetden ayrılan, yolda kalır veyâ yoldan çıkar. O hâlde, bütün yolların başlangıcı islâmiyyetdir. Ya’nî islâmiyyet, bir ağacın gövdesine benzer. Bütün tarîkatler, ya’nî yollar, bu ağacın dalları, damarları, filizleri, yaprakları ve çiçekleri gibidir.

Tam İlmihal Se`âdet-i Ebediyye | Sayfa : 95