Büyük islâm âlimi seyyid Abdülhakîm efendi, (Ezeldeki kazâ ve kader, Allahü teâlânın kullarının neleri yapmak istediğini ezelde bilmesidir. Neleri yapmasını ezelde emr etmesi değildir) buyurdu. Ya’nî kazâ ve kader, emr-i ezelî değildir, ilm-i ezelîdir. Ya’nî bir cebr-i mütehakkim değil, ilm-i mütekaddimdir.
Bir kimse, birisinin bir günde yapacağı şeyleri bilse ve bunları yapmasını irâde etse ve hepsini bir kâğıda yazsa, bunları yapacak olan kimse, o kimsenin mecbûru olmaz. Yapacaklarımı biliyordun ve yapılmasını istedin ve kâğıda yazdın. O hâlde, bunları sen yapdın da diyemez. Çünki, bunları kendi irâdesi ile ve kendisi yapmışdır. O kimsenin bildiği ve dilediği ve yazdığı için yapmamışdır. Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve levh-ül-mahfûza yazması da, insanları mecbûr etmek olmaz. Allahü teâlâ ezelde dilediği için, levh-ül-mahfûza yazmışdır. Kulun yapacağını bildiği için, yapılmasını irâde etmişdir. Allahü teâlânın ezeldeki bilgisi, kulun kendi irâdesi ile yapacağı işe bağlıdır. Kulun işi de, Allahü teâlânın bu ilmi ve irâdesi ile ve yaratması ile meydâna gelmekdedir. Kul, irâdesini kullanmazsa, Allahü teâlâ, kulun irâdesini kullanmıyacağını ezelde bilir ve bildiği için irâde etmez ve yaratmaz. Demek ki, ilm ma’lûma tâbi’dir. İnsanların irâdesi olmasaydı da, insanların işleri yalnız Allahü teâlânın irâdesi ile yaratılsaydı, insanlar mecbûrdur denilirdi. Ehl-i sünnet mezhebine göre, insanların işleri, insanın kudreti ile Allahü teâlânın kudretinin birlikde te’sîri ile meydâna gelmekdedir.
İslâm Ahlâkı | Sayfa :46 - 47