Eshâb-ı kirâm için, iyilikden başka bir şey söylememek, Onlara hürmet etmek, hepsini büyük bilmek, herbirinin ismi geçdikçe (radıyallahü anh) demek lâzımdır. Hele Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret eden Muhâcirîn ve bunları Medînede karşılayıp barındıran Ensâra ve ağaç altında Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” söz verip, her şeylerini Ona fedâ eden bindörtyüz Sahâbîye ve Bedr muhârebesinde bulunanlara ve Uhudda şehîd olanlara ve diğer gazâlarda bulunanlara, dahâ çok ehemmiyyet vermelidir. Ümmet-i Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”, bunların çok yüksek olduğuna icmâ’ etmiş, söz birliği olmuşdur. Biz müslimânların vazîfesi, bunların dîn-i islâma olan hizmetlerini, fedâkârlıklarını düşünerek (radıyallahü anhüm) diyerek hepsine iyi düâ etmekdir. Çünki bunlar, dîn-i islâmda ileri gidip yol gösterenlerdir. Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” uymakda ve Onun dînini dünyâya yayıp herkese bildirmekde önder olanlar, Allahü teâlânın emrlerini Onun Peygamberinden bize getirenler, dîn-i islâmın temelini kuvvetlendirenler, onlardır. İslâmiyyeti her memlekete ulaşdıran onlardır. Allahü teâlânın topraklarına, Onun kullarına, Onun dînini yayan onlardır. Şu bizlere gelen (Dîn-i İslâm) ni’metinden dahâ büyük bir ni’met var mıdır? Hepimiz, her zemân onların bu iyiliklerine şükr etmeliyiz! Eshâb-ı Kirâm / 26