Listen

Description

Sosyalizm ve geriye dönüşler konusundaki podcast dizimizin 13. Programında da partinin rolü konusu ele alındı.

Program konuğu Ziya Ulusoy’du.

Ziya Ulusoy, konuşmasının başında devrim sürecinde olduğu gbi sosyalizmin inşasında da partinin öncü rolünün zorunluluğu ve önemi üzerinde durdu. Sovyetler Birliği deneyiminde bu önemin kendisini özellikle iç savaş ve faşizme karşı savaş kesitlerinde gösterdiğinin altını çizdi. Fakat parti proletaryanın en yüksek örgütü olsa da örgütlerinden biridir dedi. Buna bağlı olarak Partinin Sovyetler, kadın ve gençlik örgütlenmeleri, sendikalar, diğer kitle örgütleri ve örgütsüz kitlelerin varlığıyla birlikte düşünülmesi gerektiğini vurguladı.

Sovyetler başta olmak üzere bu örgütlerin devrimin ilk yıllarında çok aktif ve canlı olduğunu hatırlattı. Fakat 1920’lerin sonlarından başlayarak bu dinamizmin giderek zayıflayıp biçimselleştiğinin altını çizdi. Bunun sınıfın ve kitlelerin parti ve devlet işleri üzerindeki denetimini zayıflattığı gibi partinin kitlelerden beslenmesini de zayıflattığına işaret etti. Bu noktada teoriden uzaklaşıldığını söyleyerek Partinin devletle iç içe geçtiği ve kendi içindeki canlılığını yitirerek bozulduğu tespitini dile getirdi.

Bu konuda H. Selim Açan, Ulusoy’un partiyi kendisiyle sınırlı değil, kendisini çevreleyen değişik tipte örgütler ağıyla birlikte ele almasını çok önemli bulduğunu vurguladı. Buna bağlı olarak Türkiye solunda özellikle “Ortodoks Marksist” geçinen çevreler içinde kendini gösteren “iktidar” tutkusuna, parti, merkeziyetçilik ve diktatörlük fetişizmine, bu temelde şekillenen tek yanlı-çarpıtılmış Lenin ve Stalin algısına dikkat çekti. Proletarya diktatörlüğü döneminde parti-devlet ilişkisinin ve partinin öncü rolünün de bu çarpık anlayış temelinde şekillendiği görüşünde olduğunu belirtti.

Ziya Ulusoy, konuşmasının ikinci bölümünde öncü partiyle proletarya ve emekçi kitleler arasındaki canlı iletişimin koparak partinin gücü elinde toplamasında koşulların da rolünün olduğunu hatırlattı. Ama parti ve Sovyet kongrelerinin bile giderek seyrekleşip biçimselleşmesi dışında başarıların yarattığı baş dönmesi, geçici durumların genelleştirilip teorileştirilmesi, maddi teşvikler yoluyla ücret eşitsizliğinin kalıcılaşması, kürtajın yasaklanması, enternasyonal ilişkilerdeki tek yanlılaşma gibi bozulma etkenlerinin ortaya çıkışı üzerinde durdu. Bu arada ortaya çıkan parti içi mücadeledeki sertleşmenin sosyalist demokrasiye, parti içi düşünce hayatına ve kolektivizme verdiği zararların bozucu rolünü vurguladı. Revizyonizmin bu bağlamda bir sonuç olarak ortaya çıktığını dile getirdi.

Sohbetin son bölümünde Kültür Devrimi deneyimi üzerinde duruldu. İki konuşmacı da adı Kültür Devrimi olsa bile bunun siyasi bir hareket olduğu, kitlelerin seferberliği gibi görünse de arka planında parti içindeki iktidar savaşımının yattığı, zaten bu yüzden Mao ve Çu En Lay tarafından başlatılıp yine onlar tarafından düğmeye basılarak bitirildiği noktalarında hemfikir oldular. Yine de kitlelerin parti üzerindeki denetim yöntemlerinden biri olarak üzerinde durulup sonuç çıkarılacak bir deneyim olarak görülebileceğini belirttiler.