Listen

Description

Tebaî nazar, muhali mümkün görür

Meşhurdur ki: Îdin hilâline bakardı cemaat-ı kesîre. Kimse bir şey görmedi.

Zevalî bir ihtiyar yemin etti ki: "Gördüm." Halbuki gördüğü, kirpiğinin tekavvüs etmiş beyaz bir kılı idi.

O kıl oldu onun hilâli. O mukavves kıl nerede? Hilâl olmuş Kamer nerede? Ger anladın şu remzi:

Zerrattaki harekât; kirpik-i aklın olmuş, birer kıl-ı zulmettar.. kör etmiş maddî gözü.

Teşkil-i cümle enva' fâilini göremez, düşer başına dalal.

O hareket nerede? Nazzam-ı kevn nerede? Onu ona vehmetmek, muhal ender muhal!..

Kur'an âyine ister, vekil istemez

Ümmetteki cumhuru, hem avamın umumu; bürhandan ziyade me'hazdaki kudsiyet şevk-i itaat verir, sevkeder imtisale.

Şeriat yüzde doksanı; müsellemat-ı şer'î, zaruriyat-ı dinî birer elmas sütundur.

İçtihadî, hilafî, fer'î olan mesail; yüzde ancak on olur. Doksan elmas sütunu, on altunun sahibi

Kesesine koyamaz, ona tâbi kılamaz. Elmasların madeni: Kur'an ve hem Hadîstir. Onun malı.. oradan, her zaman istemeli.

Kitablar, içtihadlar Kur'anın âyinesi, yahut dûrbîn olmalı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu'cizbeyan.

Mübtıl, bâtılı hak nazarıyla alır

İnsandaki fıtratı mükerrem olduğundan, kasden hakkı arıyor. Bazan gelir eline, bâtılı hak zanneder, koynunda saklıyor.

Hakikatı kazarken ihtiyarı olmadan dalal düşer başına; hakikattır zanneder, kafasına geçirir.

* * *

Kudretin âyineleri çoktur

Kudret-i Zülcelal'in pekçoktur mir'atleri. Herbiri ötekinden daha eşeff ve eltaf pencereler açıyor bir âlem-i misale.

Sudan havaya kadar, havadan tâ esîre, esîrden tâ misale, misalden tâ ervaha, ervahtan tâ zamana, zamandan tâ hayale,

Hayalden fikre kadar muhtelif âyineler, daima temsil eder şuunat-ı seyyale.

Kulağınla nazar et âyine-i havaya: Kelime-i vâhide, olur milyon kelimat!

Acib istinsah eder o kudretin kalemi.. şu sırr-ı tenasülât...

Temessülün aksamı muhtelifedir

Âyinede temessül, münkasım dört surete: Ya yalnız hüviyet; ya beraber hâsiyet; ya hüviyet hem şu'le-i mahiyet; ya mahiyet, hüviyet.

Eğer misal istersen, işte insan ve hem şems, melek ve hem kelime. Kesifin timsalleri, âyinede oluyor birer müteharrik meyyit.

Bir ruh-u nuranînin, kendi mir'atlarında timsalleri oluyor birer hayy-ı murtabıt; aynı olmazsa eğer, gayrı dahi olmayıp

Birer nur-u münbasit. Ger şems hayevan olaydı; olur harareti hayatı, ziya onun şuuru.. şu havassa mâliktir âyinede timsali.

İşte budur şu esrarın miftahı: Cebrail hem Sidre'de, hem suret-i Dıhye'de meclis-i Nebevî'de,

Hem kim bilir kaç yerde!.. Azrail'in bir anda Allah bilir kaç yerde, ruhları kabzediyor. Peygamber'in bir anda,

Hem keşf-i evliyada, hem sadık rü'yalarda ümmetine görünür, hem haşirde umum ile şefaatle görüşür.

Velilerin ebdalı, çok yerlerde bir anda zuhur eder, görünür.

                                                                                                                                                 SAİD NURSİ