Gel , küçük tepelerin üstünde yürüyelim karları eritmek için, tepelerle vadilerde gezinsin diye hayatı uyandıralım uykusundan.
Gel, en uzak kırlarda Bahar'ın ayak izlerini sürelim;
Gel, en yükseklere çıkalım, kırların yeşilleri giyinmesini seyredelim.
Aç gözlerini
Kıyamet kıyam olsun
Ölmek dediğin dirilmeye eş değil mi?
Kıyam uyanmaksa son dediğin, fazladan iki harf mi yani,
Ruhum yaradanınsa sen al etimi, etine şifa et
Yeter ki uyan bu kan uykulardan uyan ki, yaradana şahitlik et
Sevmedim bu denizi, Tuzu derimi kavurdu geçti
Sevmedim bu karanlığı, gözümün ferini aldı gitti
Sevmedim ben gitmeleri senden,
Sevmedim kaybetmeyi ben
Sevmedim bu vedayı, Canımdan öte can yanı başımdayken
Aç gözlerini, ziyadır göreceğin
Kamaştırır ama, geçer
Kısacık bir bebek çığlığıdır şimdi hayat
Gölgesi serin, kökleri derin mi derin
Bir ağaç olduğun o günlerin hatrına beraber gidelim
Küçücük elimin avucunda kaybolduğu, uykunun olmadığı o zamana
Rüzgardan mamuldür hayat, geçip gider.
Lakin fırtınanın dinmesini beklemek değildir yaşamak...
Yağmurda dans etmek, kırılan bir bileğin üstünde seksek oynayabilmektir.
Yani ki yaşamak ciddi hadisedir
Başlayan her şey, bitmekle kaimdir.
En uzun en çaresiz geceni düşün sabah olmadı mı?
Ey adem! Yazgının Sisifos'tan ayrı olduğunu kim söyledi sana?
Hani şu ömrü boyunca bir kayayı dik bir dağın doruğuna yuvarlamaya mahkum edilen bahtsız.
Ne zaman doruğa ulaşsa, kaya elinden kaçar ve Sisifos her şeye yeniden başlamak zorunda
kalır.
Yolu yok! Bulup buluşturacak, gerekirse borç harç denkleyeceksin. Umut edeceksin.
Çünkü güneş yalnızca umut edebilme kabiliyetini olan insanların yüzü suyu hürmetine doğar.
Karamsar olmaya hakkın yok,
İyi olacağız iyi...