Seni tanıyorum ve anlıyorum. Nasıl bir kimse olduğunu sana söyleyeceğim, küçük adam, çünkü senin büyük geleceğine ciddi olarak inanıyorum. Kuşkusuz o gelecek sana ait! Bunun için gerekli olan ilk şey, senin kendine bakmandır. Gerçekte ne isen, ona bak. Sen “sıradan ve küçük bir insansın.” Bu bir çift sözcüğün anlamını iyi düşün, “küçük” ve “sıradan”... Kaçma. Kendine bakma yürekliliğini göster!
“Hangi hakla bana ders vermeye kalkışıyorsun?” Korkulu bakışında küstah dilinden bu sorunun çıktığını görüyorum. Kendini bir şey sanan, küçük adam! Sen kendine bakmaktan, eleştiriden korkuyorsun, küçük adam, sana söz verilen güçten korktuğun gibi. Bu gücün nasıl kullanıldığını öğrenmeye hiç de niyetli görünmüyorsun. Bir gün kendi Ben’ini başka türlü duyumsayabileceğim düşünmekten korkuyorsun, kovulmuş bir köpek gibi değil, özgür bir insan olabilsen, art düşünceli değil, içten olabilsen, geceden yararlanarak gizlice değil, gün ışığında sevebilsen. Sen kendini küçümsüyorsun, küçük adam. “Kişisel bir kanıya sahip olmak, kendi yaşamım için karar vermek ve dünyanın bana ait olduğunu açıklamak için ben kim oluyorum?” diyorsun. Haklısın: Kendi yaşamının efendisi olmak için sen kim oluyorsun? Senin kim olduğunu söyleyeceğim: Gerçek büyük adamlardan bir tek noktada ayrılıyorsun: Büyük adam da bir zamanlar senin gibi küçük bir adamdı, ama o kendinde önemli bir nitelik geliştirdi: Kendi düşünce ve eylemlerinin zayıflığını nereye yerleştirmesi gerektiğini bildi. Büyük bir görevin yerine getirilmesinde üzerine çöken kendi küçüklüğünden ve bayağılığından doğan tehlikenin ayrımına varmasını öğrendi. Büyük adam, ne zaman ve niçin küçük adam olduğunu biliyor. Küçük adam, küçük olduğunu bilmiyor ve bunun bilincine varmaktan korkuyor. Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla başlayacağım.