“Dikkat ediniz ki, insanın cesedinde bir et parçası vardır.
O et parçası sâlih oldukça, bütün vücuddaki âzâlar sağlam olur.
Eğer o fâsid olursa, bütün cesed bozulur.
O et parçası kalptir.”
Yavaş!
Yavaş, sessiz…
Dudağımdan, ansızın, güle ve gül bahçesine ait bir laf çıktı da, o gül yanaklı yanıma gelip ağzıma bir tokat attı!
Bana bak; şu safran gibi sararmış iki yanağımı seyret! Benim yüzümde, bırakıp geldiğim o aleme ait türlü alametler var; onları gör!
Kimin yakası bir aşktan dolayı yırtılmışsa, o hırstan ve ayıptan tamamıyla temizlenmiştir
Kimde aşk endişesi yoksa, o kanatsız kalmış bir kuş gibidir,
Ey bizim sevdası güzel aşkımız; şad ol!
Toprak, beden, aşktan dolayı göklere çıktı;
Dağ bile aşktan oynamaya başladı, çevikleşti.
Yemyeşil aşk bağının sonu, ucu-bucağı yok; orada gamdan ve neşeden başka ne meyveler var!
Kalbine iyi bak sevgili sûfî… Kalp ki, maddeden öte,
Mânâ dikenden öte,
Sula sevgili sûfî, sula.
Kan nehirleri arasında kalan kalp vadisini, istek, aşk, marifet, hayret ve yoklukla sula. Sonrası bekâ… Sonrası sıla… Kalbin ki, bütün yolların kaynağı ve bütün yolların son durağı.
Cânânı aramak için, kalbinden çıktığın bu yolda varacağın yer yine kalbin aynası… Çünkü ey sevgili sûfî…Seven ve sevilen birbirinin aynısı. Mevlânâ boşuna söylemedi ya: Gönül kemâlinden bir iz bulunca; can, canı içinde seni buldu.
Aranmakla bulunmuyorsa, ancak bulanlar arayanlarsa, neydi bu ikiz ruhları karşılaştıran?
İki bedeni tek ruha, iki kalbi tek aşka bağlayan zincirin adı neydi?
Dil, muhabbet dese de, bütün dillerden yüce, bütün dillerden öte bir şeydi.
Kalpten kalbe giden yolu, sözden öze dökülen bir sohbetle, gözden gönüle akan bir ateşle beslemek… Doyumsuz bir ateşle beslenmek…
Ey Hak yoluna düşen!
O yolda yoklukta mahvolan, yok olan aşık!
Sen, yokluğu da geride bırak, yokluktan da yola düş; sen, onu da terket!
Gönlünden başını çıkar da, gönlün ta kendisini, özünü seyret!
Gönül, Çin aynasıdır! Gönülle beraber oturup karşında yüzlerce kılıç görürsen korkma; o kılıçlara karşı gözünü kalkan et!
Bizler, güneşin ışığı içinde titreyerek oynaşan zerreleriz! Bu balçık zerresinden azıcık toprak al da, sürme gibi ayın gözüne çek!
Kaf dağındaki zümrüdanka bile, Tebrizli Şems’in aşkıyla kanat çırpar, uçar!
Sen de o varlık kanadını kökünden yol, at da, kendine aşktan kanat elde et!