O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim
Su yandı
Kum yandı
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı
O göz ki seni gördü,
O neye nazar etsin?
Şu can ki, seni duydu, tende ne karar etsin?
Yurdundan mahrum edip, dolaştırdın Cem gibi
Ruhumda söndü alev
Sonra ruhum da yandı
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı
Böylesine bir yangını görmedi Nemrut bile....
Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı
Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım..
Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı
Gel,
Bugün yanalım, yarın yanmamak için,
Ölelim ölmez iken, yine ölmemek için
Bir damla su ver bana ey çöl!
Bari sen küsme!
Kalmadı hiçbir şeyim bak....
Günahım da yandı
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme...
Ülkem yıkıldı!
Ordugahım da yandı
Başıma tac ettiğim padişahım da yandı
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı!
Renklerim siyah oldu,
Siyahım da yandı
Ondan başka ne varsa yandı
Yandık sen ve ben
Onu göreyim diye, kıblegahım da yandı
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin
Gözlerin bir zamanlar toprağın sahibiydi
Bakışların bir tutam gül yaprağı gibiydi
İnsanlar kıvranırken ejderlerin ağında,
Ceylan gibi yürürdün bir hayal sokağında
Yine de, yokluğumun en şüpheli çağıydın
Tenhâlarda ağlayan bir okul kaçağıydın
Karanlık korkutamaz seni, vururum
Kâtil yüzlü cinlerin karşısında dururum
Yeter ki, o nâzenîn kalbin emir buyursun
Kâinat yıkılsa da yüreğimde uyursun