Listen

Description

Yorgundum. Günlerce yürümüşüm gibi. Günlerce uyumamışım. Hem yürümüşüm, hem sırtımda dünyayı taşımışım gibi. Çocukken başın okşanmadıysa, büyüyünce her avuç açana kafanı sen yaslıyorsun....

Bu doyumsuzluk kimi zaman "kötü", kimi zaman "sadakatsiz" olarak dönüyor sana.

Zamanında verilmeyenin öcünü alıyorsun belki, herkesi hemen sevip hemen unutarak.

Her gece başka saçlara dokunup,

Başka tenleri koklayıp,

Aynı cümleleri kurarak...Güvenli liman görünüp, arkadan bin türlü hikâye yazarak.

Çalışmaktan artakalan zamanda yaşıyoruz. Gönül isterdi ki yaşamaktan artakalan zamanlarda çalışalım

İnsan 16 yaşındayken dünyayı değiştireceğini düşünüyor. 18 olduğunda düşünceleri sert bir kayaya çarpıyor. 20 yaşında geldiğinde hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini anlıyor. 25 yaşına geldiğindeyse, dünyanın onu değiştirdiğini fark ediyor.

25'inde ölüyor, 75'inde gömülüyor.

Olmaz dediğin ne varsa oluyor. Yapmam dediğin ne varsa, yapıyorsun Demez dediğin kim varsa diyor, gitmez dediğin gidiyor.

Her şeyin yolunda gitmesini istediğiniz zamanlar olmuştur. Ve hayat sanki tam aksini dilemişsiniz gibi her şeyi daha da kötüye götürmüştür.

İtiraf edeyim, hala umutluydum...Kendini bana açan her şeye, her ayrıntıya çekiliyordum. Yaptığım her dönüş, günün bana ait olduğuna ve olmak istemediğim hiçbir yerde olmam gerekmediğine dair bir hatırlatmaydı.

Görmeyi öğrenmek, bakışlarını kaçırmamak anlamına geliyordu.

Büyümek çok başka bir şey.

Kaç yaşında olduğunuzla ilgili bir durum değil.

Su gibiydim ben...

Usul usul akarken, hayat verir.

Kabarıp taştığında boğar.

Geçen 5 yılda tezat bir hayat yaşadım. Aradığım bir şey vardı. “Her şey yoluna girecek” duygusu…

Başta umduğum yer neresiydi....Artık pek emin değilim. Ama oraya varamadığım kesindi.

Dünya içindeki en büyük kayboluş işte budur. Kendi varlığıyla var olamayan birinin, başkalarının hayatında var olmaya çalışması.

Bir yanım diyor ki,

Saçma sapan yalanlardan,

Kötü bir vicdandan,

Gerçek dışı insanlardan kaç kurtar kendini.

Bir yanım da diyor ki;

Ölmek olur mu yaşamadan?

Nereye gidiyorsun savaşmadan?

Bazen hayat, hâlâ yalnızlığı seviyor musun? diye sorar

Zaten elinde olanın değerini bilen bir insanın mutsuz olmak gibi bir olasılığı var mı?

Elinde olanın değerini bilen bir insanın, yalnız kalmak gibi bir lüksü var mı?

Emek vermen lazım. Bazı şeyleri feda etmen lazım. Teslim olman lazım. Yer açman lazım. Taş üstüne taş koyman lazım. Sonra o ilişkiye gözün gibi bakman lazım. Çürümesin, çökmesin, eskimesin. Ona hayatını vermen lazım. Bunlar yoksa, heves, balon gibi bir şey, sönüp gidiyor.

Üzerime kaç kışın karı yağdı, kaç sonbaharın yaprağı döküldü. Sular aktı, taşlar yuvarlandı, çukurlar doldu. Tümsekler eridi.

Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç.

Bir sokaktan geçmek için diğerlerinden geçmemeyi seçmek gibi, yaşamak da bazen görmezden gelmeyi gerektirir.

Kendi sesimden, kendi kulağımla dinlerdim kendi hikâyemi. Yüksek sesle okurdum içimi. Nasıl ihtiyacım vardı buna. Temize çeker gibi müsveddeleri, kendimi yabancı birine anlatmak nasıl iyi gelirdi bana. Çerini çöpünü ayıklardı aklımın. O yüzden anlatıyorum bunları.

Hayatı geçirmek yetmiyor, onu kazanmak da lazım.

Ot Dergisi (Sayı 117/ Yaşam- Tarkovski/ Şehirde Yürüyen Kadınlar- Lauren Elkin/ Süt ve Bal- Rupi Kaur/ Bir Yanım Diyor Ki- Murat Ali Ersan/ Küçük Yuvarlak Taşlar- Melisa Kesmez