Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur,
Seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir ân düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü âvâredir, yapayalnız
Ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Çâresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O çehreni izleseydim ebedî
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
İstiklâl boşluğunda arılan nâdân düştü
Senden bir kıvılcımın, süreyyâ bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak...
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara, Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü
Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım,
Çözülürdü zihnimde buzlamış düşünceler...
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü...
İlkin karardı yollar,
Sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki;
Kırık bir kayık kaldı elimizde,
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül, Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde...
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Kardeşler arasına heyhat! sû-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz’ân düştü
İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü
Seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım...
Sana sırılsıklam bir bakış, Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Seninle, hep seninle dolsaydım