Cezalar kesildi, ekranlar karartıldı, gazeteciler hapislere atıldı. Gel gör ki medya akıllanmadı. Yaz ordan bir genelge, bas sansürü: 'Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık ve örtülü faaliyetlere karşı anayasa, kanun ve ilgili diğer mevzuatla düzenlenen müeyyidelerin gereği yerine getirilecek.'
Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla yayınlanan bu genelgeyi ifade ve basın özgürlüğüne aykırı bulan gazeteciler medyaya karşı bir olağanüstü halin ilan edildiğini, sansürün tepelerinde olduğunu kamuoyuyla paylaştılar. Ne demek sansür?... Hayatın sonu demek. Medya susarsa ne milli ne manevi değer kalır. Medya demokrasinin, özgürlüğümüzün can damarıdır.
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne dönük tehditler elbette Cumhurbaşkanlığı’nın son genelgesiyle başlamadı. Toplum; şarkılarını, atasözlerini, sosyal medya mesajlarını yok bölünür müyüm, yok bölücü olur muyum, yok hakaret mi sayılır kaygısıyla uzun süredir medyayla birlikte kan ağlıyor.
Gazeteciliğin merkezinden gelen iki isim; Aygen Aytaç ve Hilal Köylü –Derdimiz Medya- podcast serisinin ilk bölümünde, medyayla birlikte toplumu da sancılara boğan gelişmeleri sadece dünyadaki örnekleriyle karşılaştırmakla kalmıyor bize sancılardan çıkış yolları da sunuyor.
Evet, -Derdimiz Medya- başlıyor.
Podcastte kullanılan şarkı, Yılmaz Sütçü tarafından söylenen Beni Kategorize Etme...
Eşitlik Festivali kapsamında “Birlikte ve Çok Sesli” konseri için hazırlanan şarkıyla ilgili bilgilere
https://www.youtube.com/watch?v=Vguw-G81bZs adresinden ulaşılabilir.