Listen

Description

Câbir bin Abdullah (r.a.)’den rivayet edilmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İsrailoğullarından söz edebilirsiniz; çünkü onlar, içlerinde hayret veren garip işlerin cereyan ettiği bir millettir.” Sonra şöyle anlattı: “Benî İsrail’den bir grup insan çıkarak, mezarlığa gittiler. Orada, aralarında şöyle konuştular: “Biz şimdi bir namaz kılsak, sonra Râbbimize duâ etsek, O da, bize ölülerden birini çıkarsa da gelip, bize ölümden haber verse.” Namaz kıldılar, Râblerine duâ ettiler. Onlar bu hâl içinde iken, bir ölü başını kabrinden çıkardı. Yüzü simsiyahtı. Alaca bulaca bir hâli vardı. Onlara bu hâli ile göründü ve şöyle dedi; Ey buraya gelmiş kimseler! Allâh’a yemin ederim ki, öleli doksan yıl oldu. Hâlâ ölüm acısı benden gitmedi. Tıpkı şimdi ölmüş gibi. Allâh’a duâ edin; beni eski hâlime getirsin. Kabrinden çıkan o şahsın alnında, secde izi vardı.” Hasan (r.a.)’den naklen şu hadîs-i şerifi anlattılar: “Mü’mine gelecek ölümün şiddeti ve zorluğu üç yüz kılıç darbesi kadardır.” Bir kimse, ölüme inanır, onun mutlaka geleceğine kani olursa, iyi amel işleyip kötü davranışları bırakarak ölüme hazır olması gerekir. Çünkü, onun ne zaman geleceği belli değildir. Resûlullâh (s.a.v.) ölümün şiddetini ve acısını beyân buyurdu. Bu, ümmetine onun öğüdüdür. Tâ ki, onu duysun, hazırlıklı olsun, dünya güçlüklerine de sabırla karşı dursun. Çünkü, dünya sıkıntılarına sabırla karşı koymak, ölümün şiddetine maruz kalmaktan, âhiret azabına uğramaktan daha kolaydır.

(www.mevlanatakvimi.com)