Listen

Description

Kalbini vermeden öyle bir namaz kılıyorsun ki, Bu tavır cezâya çarptırır bir hizmetçiyi.

Ne kıldığını bilmeden namazı bitirdiğini sanırsın, Sonunda da ihtiyaten fazladan bir kaç rek’at daha kı­larsın.

Keşke farkında olsaydın o zâtın: Aklın başka yerde iken huzuruna durduğun, Ve huşu ve tevâzudan uzak bir edayla önünde boyun eğdiğin.

“Yalnız sana kulluk ederim.” diye hitâp ediyorsun ona. Ve sen, mecbur olmadığın halde dönmüşsün başkasına.

Dönüverse yüzünü başkasına şayet, içini döktüğün o zât, Öfkeden ve kıskançlıktan nasıl da çıldırırsın.

Hiç utanmaz mısın behey mürüvvetten nasibi az kişi! “Kendisine sırt çevirdiğini görecek Mülkün Sahibi o zât” diye.

Özetle;

Namâzda iken başka düşüncelere dalmak, özellikle de dünyâ ile ilgili olması halinde asla tasvip edilemeye­cek derecede mekrûhtur.

Hattâ hakîkat ehline göre, namazın asıl amacı ve rüknü olan şeyin elden kaçmasına neden olduğu için namazı bozan bir husûstur. Şayet bu düşünceler uh­revî-dînî ise, bu durumda da daha evlâ olan terkedilmiş olur. Çünkü namazda sadece namazla meşgul olmak, namaz dışındaki uhrevî-dînî şeylerle meşgul olmaktan daha üstündür. Bizzat namazın kendisi de uhrevî-dînî bir şeydir ve bu açıdan diğerlerine denktir; ama içinde bulunulan an ve mekân dikkate alındığında onlardan daha üstündür. Bunu çok iyi kavra.

Başarı Allâh (c.c.)’dandır. Fıkıh, ilimle âmeldir.

(Eşref Ali et-Tehanevi, Hadislerle Hanefi Fıkhı, 4.c., 126-127.s.)