Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden biri de, herhangi bir şahsa, Resûlullâh (s.a.v.)’ın belirlediği ölçüler dışında saygı göstermememiz hakkındadır. Halkı eğitirken hocalarına ne türlü saygı ve tazimde bulunacaklarını ve yapacakları tazimde gösterecekleri saygıyı rububiyyet (ilâhlık) derecesine vardırmadan davranmalarını öğretmeliyiz. Sonra, saygı ve tazimle karşılayacağımız bir kimsede, Efendimiz (s.a.v.)’in güzel ahlâk ve sıfatlarını gördüğümüz takdirde, o kimsenin bulunduğu makâm ve derecesine göre, saygı ve sevgi göstermemiz gerekmektedir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in övdüğü sıfat ve davranışları üstünde taşıyan kimselere, lâyık oldukları saygı hakkını vermemiz icâb etmektedir. Bu sıfatları taşımayanlara ancak bir Müslüman sıfatı ile selâm verip geçmeliyiz. Bu gibi kimseler devlet erkânı dahi olsalar, yine böyle davranmak gerekir. Ancak devlet erkânına saygı Müslümanlara menfaat sağlıyorsa, o takdirde durum değişir. Bid’atçi ve fâsık bir kimseye fazlası ile saygı ve tazimde bulunmamız doğru değildir. Hattâ bu gibileri, “Ey efendim...” gibi kıymet sözleri ile karşılamak da doğru değildir. Çünkü bu sözler saygı ve bağlılığı ifade eden sözlerdir. Ancak dilimiz alıştığı için bu şekilde bir hitabda bulunursak, inşaallah Cenâb-ı Hâkk sorguya çekmez. Meselâ, bazı bilginlerin alışkanlık eseri olarak bir yahudiye aman efendim, güzel efendim diyerek hitab etmesi Allâh (c.c) katında bir sakınca teşkil etmez. Fakat bir münâfığa “efendim” diyerek hitâb edilmez. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Bir münafığa ey efendim, diye seslenmeyiniz. Eğer münafık efendi (niz) olursa, Rabbinizi kızdırmış olursunuz.” (Ebû Davûd) “Bir kimse, münafık, bir kimseye, ey efendim, derse, Allâh (c.c)’ın gazabını üzerine çekmiş bulunur.” (Hakim) (İmâm Şaranî, Büyük Ahidler, s.984-985)