GÜNÜMÜZÜN EN KAPSAMLI İSTİHBARAT TARİHİ
Küresel İstihbaratın Kayıp Tarihi Yirmi birinci yüzyıl istihbaratı uzun vadeli bir hafıza kaybından muzdariptir. Amerikan istihbarat analizinin kurucusu ve tarihçi Sherman Kent, Soğuk Savaş’ın başlarında ciddi bir literatürü olmayan tek meslek kolunun istihbarat olmasını eleştirmişti: “Bana göre bu konu büyük bir öneme sahip. Bu disiplinin bir literatürü olmadığı sürece yöntemleri, sözcük dağarcığı, doktrininin gövdesi ve hatta temel teorisi bile tam olarak olgunlaşamama tehlikesiyle karşı karşıyadır.” Geçmiş tecrübeler hakkında çok az sayıda kayıt bulunduğu için istihbarattan tarihî dersler çıkarmak diğer herhangi bir mesleğe göre daha zordur, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Batılı istihbarat servisleri Birinci Dünya Savaşı öncesindeki –ve bazen de Birinci Dünya Savaşı sırasındaki– istihbarat hakkında çok az şey biliyorlardı. Düşman şifrelerini kırma konusunda daha önceki bütün kod kırıcı teşkilatlardan daha büyük başarı elde eden Bletchley Park’taki “İstasyon X” için bile bu geçerliydi.
..............
İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki asırlar boyunca, eğitimli İngilizler İncil’de kayıtlı istihbarat operasyonları hakkında, istihbaratın kendi tarihlerinin herhangi bir anında oynadığı rolden daha fazla bilgi sahibiydiler. Hristiyan Eski Ahit’i (Yahudilerin Tanah’ı), casuslardan, Britanya veya birçok başka ülke hakkında yazılmış tarih kitaplarının bahsettiğinden daha fazla bahseder. Örneğin, Victoria dönemi okul öğrencilerinin çoğu ve yetişkinler, Musa’nın Arz-ı Mevud’a casuslar yolladığını; Mısır firavununun veziri olan Yusuf’un vefasız ağabeylerini tanımazlıktan gelip, onları Mısır savunmasının zayıflıklarını tespit etmek için gelmiş casuslar olmakla itham ettiğini; yüksek hahamların ücretli bir ajanı olan Yahuda İskaryot’un İsa’ya, Çile Haftası’nın “Casus Çarşambasında ihanet ettiğini bilirlerdi. Musa aynı zamanda bir İslam peygamberidir. Kuran’da ondan, diğer tüm insanlardan çok daha fazla olarak, 136 kez bahsedilir.[2] Tanah’da olduğu gibi, Kuran’da da Tanrı, Musa’ya İsrailoğulları’na bahşettiği Arz-ı Mevud’a on iki casus göndermesini emreder. Bu casusların görevi, kayıtlara geçmiş ilk büyük İstihbarat başarısızlığıyla neticelenmiştir. Bu başarısızlık, sonraki yüzyıllarda sıkça olduğu gibi istihbaratın niteliğinden çok, kullanım şeklinden kaynaklanmıştır. Kırk yıl sonra, kutsal kitaplarda belirtildiği üzere, daha iyi organize edilmiş bir istihbarat operasyonunun ardından, Musa’nın halefi Yuşa, İsrailoğulları’nı Arz-ı Mevud’a götürmüştür.
Musa ve Yuşa’nın casuslarının Kenan ülkesine girmelerinden beri, istihbarat operasyonlarının öncelikli amacı, açık kaynaklardan temin edilemeyen bilgileri gizlice elde etmek olmuştur. Amerikan Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) başkanı George Tenet, yirmi birinci yüzyıl başında teşkilatın ana misyonunu üç kelimeyle özetlemişti: “Biz sırları çalarız.” Soğuk Savaş zamanı, en uzun süre görevde kalmış CIA başkanı Alan Dulles, yüzyıllar boyunca istihbarat örgütlerinin kendilerini “komplo için ideal bir vasıta” olarak kanıtladıklarını yazmıştı. En erken zamanlardan beri, istihbarat çoğu kez, aldatmadan suikasta kadar, yirminci yüzyılda KGB’nin[3] “etkin önlemler” olarak adlandırdığı çeşitli örtülü operasyonlarla olayların gidişatını etkilemişti. Sahte şekilde taraf değiştiren bir Atinalı casus sayesinde gerçekleştirilen aldatma, Perslerin Yunanistan’ı istilasının en kritik anında, MÖ 480’deki Salamis Deniz Muharebesi’nde Atinalıların kazandığı zaferde önemli bir rol oynamıştı.