ABD'nin Siyasal İslamla dansı Emre Kongar
İslam'la Dansı'nda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki oluşumları, İslam alemi ile Amerika'nın ilişkileri açısından irdeliyor. Türkiye'nin önündeki "model olma" seçeneğini değerlendiriyor. Kongar, yalnızca sorun belirleyen değil, İslam alemi, ABD ve Türkiye açısından çözümler öneren bir yaklaşım sunuyor okurlara.
- Batı-ABD İslam alemini önce bir müttefik, sonra da potansiyel bir düşman olarak kullandı ve böylece Dünya egemenliğini gerçekleştirmek için Irak ve Libya'da olduğu gibi gerekli operasyonlara ortam hazırladı.
- ...Türkiye'de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslüman'ım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır. Ben Mısır'ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır'da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değiştirecektir.
- Soğuk Savaş döneminde, genel olarak dinci ve milliyetçi politikalar, özel olarak da siyasal İslam'ın kullanılması ABD liderliğindeki Batı dünyasının başat stratejilerinden birini oluşturmuştur.Batı dünyası içindeki azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeIerde: Suudi Arabistan'da Olduğu gibi. siyasal İslam'a dayalı diktatörlüklerin desteklenmesi. Endonezya'da Olduğu gibi antikomünist İslamcı darbelerin gerçekleştirilmesi,.. Afganistan'da olduğu gibi siyasal İslam'ın El Kaide örgütü çerçevesinde silahlandırılması, Ortadoğu'da olduğu gibi, El Fetih'in etkinliğini engellemek İçin, HAMAS'm desteklenmesi, Ve Türkiye'de olduğu gibi, yarı demokratik sistem içinde dinci-milliyetçi ideolojilerin desteklenmesi, örgütlenmesi, 1971 ve 1980'de olduğu gibi askeri darbelerinin gerçekleştirilmesi, Soğuk Savaş bağlamında siyasal İslamın operasyonel ve işleysel kullanımına örnekler Olarak düşünülebilir.
- Mikromilliyetçilik ve mikrodincilik toplumları ve devletleri, hem kendi aralarında hemde kendi içlerinde, etnik ve dini kimlik üzerinden ayrıştırırken, markalar üzerinden gelişen pazar ekonomisi insanları tüketim kalıpları bağlamında birleştiriyordu.