Listen

Description

YILDIZI PARLAYAN AYDINLARIN SIRRI!

Propaganda yapmanın en iyi yolu, hiç yapmıyormuş gibi yapmaktır. Richard Crossman Soğuk Savaş’ın doruğa çıktığı bir sırada Amerika Birleşik Devletleri, batı Avrupa’da yürürlüğe konacak gizli bir kültürel propaganda programına büyük miktarlarda para ayırmıştı. Bu programı başka programlardan ayıran şey, “Böyle bir program yok,” iddiasıydı. Amerika’nın Merkezi İstihbarat Teşkilatı, CIA, adı geçen programı büyük bir gizlilik içinde yürüttü. Kongre hem uzun ömürlü hem de hayli başarılı oldu. Başarısının doruğuna ulaştığı günlerde, Kültürel Özgürlük Kongresinin otuz beş ülkede bürosu vardı, onlarca personel çalıştırıyor, yirminin üzerinde saygın dergi yayımlıyor, resim sergileri açıyordu; bir haber ve film servisine sahipti, tanınmış kişilerin katıldığı uluslararası toplantılar düzenliyor, müzikçilere ve ressamlara ödüller dağıtıyor, konser ve sergi olanakları sağlıyordu. Tek amaç uzun zamandır Marksizme ve komünizme yakınlık duyan batı Avrupa aydınlarını yavaş yavaş “Amerikan tarzı”na daha yakın düşen bir bakış açısına ısındırmaktı. Henüz yeni kurulmuş olan CIA, son derece geniş ve etkili bir ağ oluşturan istihbarat personelinden, siyasal strateji uzmanlarından, şirket kuruluşlanndan, Amerika’nın “Ivy League” denen kalburüstü üniversitelerinin mezunlarının eski okul ilişkilerinden yararlanarak 1947’den itibaren bir “konsorsiyum” oluşturma işine girişti; bu konsorsiyumun iki görevinden biri dünyayı komünizm hastalığına karşı aşılamak ve Amerika’nın dış dünyadaki siyasal çıkarlarının korunmasını kolaylaştırmaktı. Sonuçta, görülmemiş derecede sıkı bağlarla birbirine bağlı insanlar, Teşkilat’ın yanı sıra çalışarak şu düşünceyi yayma çabasına girdi: Dünyanın bir pax Americana'ya, yeni bir aydınlanma çağma ihtiyacı vardır ve bu çağ “Amerikan çağı” olacaktır. CIA’nın oluşturduğu ve Henry Kissinger’ın deyimiyle “partizanlık ötesi bazı ilkeler adına bu ülkenin hizmetine kendilerini adamış olan aristokratlardan oluşan bu konsorsiyum Amerika’nın Soğuk Savaş Dönemi silahıydı, kültür alanında çok etkili olmuş bir silahtı. Savaş sonrası Avrupa’da, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeden bu gizli harekete adı bir şekilde karışmamış pek az yazar, şair, ressam, tarihçi, bilim adamı ya da eleştirmen vardı. Amerika’nın bu casusluk kurumu, yirmi yıldan uzun bir süre hiçbir engelle karşılaşmadan, kendini ele vermeden, Batı’da ve Batı için, ifade özgürlüğü adına ön saflarda çarpışan kültürlü ve çok yetenekli insanlardan yararlandı. “İnsanların beyinlerini ele geçirme kavgası” olarak nitelenen Soğuk Savaş’ta kültürel silahlar hayli bol ve çeşitliydi; dergiler, kitaplar, konferanslar, seminerler, resim-heykel sergileri, konserler, ödüller.

..............

Efsaneleri irdelemeyi, kurumsal öncelikleri sorgulamayı, iktidarın rahatını kaçırmayı kendine iş edinmiş olan aydınların köktenci muhalefet geleneği, “Amerikalıların ileri sürdüğü önermeyi” desteklemek adına askıya alınmıştı. Batı’nın düşünce hayatında birkaç yıl önce nasıl komünizm bir kartel haline geldiyse, güçlü kurumların onayladığı ve parasal destek sağladığı bu komünizm karşıtı grup da öyle bir kartel haline geldi.

“Öyle bir zaman geldi ki ... hayat kendi kendini düzenleme yeteneğini açıkça kaybetti,” der, Saul Bellow’un Humboldt's Gift adlı romanının anlatıcısı Charlie Citrine. “Dışarıdan düzenlenmesi gerekiyordu. Aydınlar bunu kendilerine iş edindiler. Söz gelimi Machiavelli’nin zamanından günümüze kadar bu düzenleme işi; hayalleri boşa çıkaran, felaketlere yol açan, göz kamaştırıcı, aldatıcı ve büyük bir projeydi. Humboldt gibi kabına sığamayan, keskin zekalı, çatlak bir adam, insanlığın o devasa ve sonsuz çeşitlilikteki işlerinin artık ender bulunur kişiler tarafından yönlendirilmesi gerektiğini keşfetmenin sevinciyle doluydu. Kendisi ender rastlanır bir insandı ve bu nedenle de güç sahibi olmaya uygun bir adaydı.