*versus "-e karşı" anlamına gelmektedir.
Bu hafta, sonunda, size uzun zamandır sözünü verdiğim konuya nihayet giriş yaptık, fakat yalnız giriş yaptık diyebilirim. Çünkü tek solukta anlatılacak, anlaşılacak bir konu değil ne yazık ki feminizm. O yüzden muhtemelen birkaç bölümden oluşacak bir seri gibi düşünebiliriz bunu.
Bir de tabii doğrudan öznesi olduğum ve çok öfkeli olduğum bir konu için başlayınca bitiremeyeceğim bir konu bu malum.
Neyse, feminizmin feminazi yani erkek düşmanlığı olmadığı düşüncesi üzerinden temel bir tartışma kurgulamaya çalıştığım bir bölüm oldu özetle. Çünkü, feminizmin erkek düşmanlığı ya da erkek nefreti olduğu söylemi feminist mücadeleyi değersizleştiren ve ataerkil sistemin yetiştirdiği erkekler tarafından antifeminist söylemleri yeniden üreterek de uğradığımız haksızlık ve tahakkümleri sonu gelmez bir döngü haline getiren bir bakış açısı. Bu açıdan ben nefret söyleminin yerine postmodern, çağdaş bir barışçıl arkaplanda, hiyerarşilere yer olmayan bir feminizm söyleminden bahsediyorum. İvedilikle feminizmi yanlış anlayan kadınlara ve özellikle de erkeklere dinlettiriniz efenim, diyorum.
Kaynakça:
Zygmunt Bauman, Modernlik ve Müphemlik
Deborah Cameron, Meraklısına Feminizm
Susan J. Hekman, Toplumsal Cinsiyet ve Bilgi
Charlotte Perkins Gilman, Kadınlar Ülkesi
Simone de Beauvoir, İkinci Cinsiyet
Michel Foucault, Özne ve İktidar (ve gücünüz ve enerjiniz yeterse tüm Foucault metinlerini okusanız keşke, Cinselliğin Tarihi, Deliliğin Tarihi konuları çok kıymetli biyopolitika kapsamında)
Judith Butler, Bela Bedenler
Harriet Lerner, Öfke Dansı