Look for any podcast host, guest or anyone

Listen

Description

1969’da öğretmen okulundaki duvar gazetemiz Gerçek’te, “Vietnam direniyor, çünkü Mustafa Kemal’in direnerek kazandığını biliyor” yazmışım.

Aşağıdaki satırları 5 Şubat 2007 günü Cumhuriyet’te yayımlanan “Değerlerimize saldırının adını koymak” başlıklı yazımdan aldım:

“Bugün yaşadıklarımız, geçtiğimiz yüzyıllarda emperyalistleşen Batı’nın Anadolu’yu ele geçirme tutkusunun sonuçlarındandır. 20. yüzyılın başlarındaki Dünya Savaşı’nın Anadolu’nun paylaşılmasını amaçladığını, bu hevesin Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’yla kursaklarda bırakıldığını, Türkiye’nin emperyalist paylaşımın planlarını bozan bir Cumhuriyet olarak doğduğunu unutmak Anadolu gerçekliğinden uzaklaşmaktır. Bu gerçekliğin, II. Paylaşım Savaşı’ndan sonraki yıllarda ülkemizin başına bela olduğunu, sol ve aydınlık düşmanlığının amansızca sürdüğünü unutmaya hakkımız yok. Gündemdeki BOP, bu politikaların devamıdır.”

Aşağıdaki satırlarsa “Henüz vakit geçmedi” başlıklı yazımdan:

“Emperyalizmin dünyanın çeşitli ülkelerinde yerli işbirlikçileriyle bütünleştiği sistem olan küreselleşme, ulusal birliğe değil, aşiret, din, mezhep, tarikat bağlılıklarına dayanan yeni devlet doğumlarını gerçekleştirmeye çalışıyor. Atatürk’ün ‘Osmanlı Devleti tarihimizde din ve devlet işlerini birbirine karıştırma hatasına düşen son kurbandır’ sözü belleklerden silindi ve Cumhuriyetimiz, kurulduğundan beri boğuştuğu tehlikelerin en büyüğüyle karşı karşıya. Ülkemizin geleceğiyle ilgili yaşamsal dayatmaları yaşadığımız koşullarda, dinin emperyalizmce nasıl kullanılmış olduğunun yakın tarihteki örnekleri bugünkü ve yarınki adımlarımızın yolunu aydınlatıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra doğan laik Cumhuriyetimizi emperyalizm hiçbir zaman hazmedemedi. Yok edilmesi planlarını ve politikalarını sürekli diri tuttu. Zaman zaman çeşitli bahanelerle ısıtıp ısıtıp tekrar gündeme getirdi. I. Dünya Savaşı yıllarında Sykes-Picot ve Sevr’le başlayan planlar, Lozan’la rafa kaldırılmış, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ‘Topraklarında güneş batmayan imparatorluk’, koltuğunu yeni dünyada taht kuran Avrupa kaçağı sömürgenlerin yeni imparatorluğuna bırakmıştı. Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor? sorusu bizim için de sorulmuştu ve ülkemize yönelik dayatmalar Soğuk Savaş, Yeşil Kuşak, Ilımlı İslam adımlarıyla sürdü:

‘Eli kolu zincirlere vurulmuş/ Vatan çırılçıplak yere serilmiş/ Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş/ Beyler bu vatana nasıl kıydınız?’ (Nâzım Hikmet)

12 Martlar, 12 Eylüller bu gidişi hızlandırmak için gerçekleştirildi, durduramadık.

1990’larda ‘Çekiç Güç’ ve Körfez’e Amerikan saldırıları olurken seçim afişlerindeki ‘Tamam inşallah’ sözleri aklımızı başımıza getirmeliydi, getirmedi.

Emperyalizm BOP’u ile Cumhuriyetimize son darbeyi vurmaya hazırlanıyor. Büyük belalarla geleceği önceden belli olan ve tehlikenin farkında olanların derin kaygılarla beklediği 2007’nin ilk ayları çanlarını çalarak geçiyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı 16 Mayıs 2007’ye giderken Cumhuriyet gazetesinin Tehlikenin farkında mısınız? kampanyası, son adımları atmaya hazırlananları korkutuyor. Çünkü bu geleceği gören Nâzım Hikmet, ‘Hiçbir korkuya benzemez vatan satanın korkusu’ diyerek gerçeği haykırmıştı.

Henüz vakit geçmedi ve tehlikenin farkında olmak direncimizi çoğaltıyor.”

19 Mart darbesiyle yeni bir BOP adımıyla karşı karşıya gelmişken ne ekleyebilirim bu satırlara?

Toplumsal muhalefet, “Mustafa Kemal’in direnerek kazandığı” bilinciyle Halk iradesine sahip çıkıyor seline dönüşmüş, direniyor ve CHP’nin, Özgür Özel’in kararlı önderliğiyle de kazanacağı belli, Nâzım Hikmet’in dediği gibi:

“Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,/ haklı günler, büyük günler,/ gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,/ ekmek, gül ve hürriyet günleri...”