Pazar günkü yazımı Ionesco’nun “Gergedan” oyununun sonundaki bir “isyan haykırışı” ile bitirmemden sonra birçok okurum, bu oyunun özetini yazmamı istedi.
Oyunu özetlemeden önce Büyük İktisatçı Düşünür Prof. Dr. Erol Manisalı Hoca’nın 8 yıl önce yazdığı, 12 Aralık 2017 tarihli bir yazısına gönderme yapacağım.
Çünkü bu yazısı, özellikle de son bölümü çok etkileyiciydi.
“Türkiye içinde ve yaşadığımız coğrafyada FETÖ, IŞİD, PKK, YPG ve diğer dinci örgütler yüzünden toplumların yaşadıkları ve yaşattıkları ortam, Hitler işgali altındaki ‘Avrupa gergedanlaşmasından’ ne kadar farklı ki?
Ölüm, şiddet ve baskı yarış halinde: toplumlar topluluk (sürü) haline dönüşmüşler. Sürü olunca da ‘gergedanlaşmak’ alışılan, kabul edilen, olağan sayılan hale geliyor. Sarraf ile ilişkisi olan ‘güruha’ bir bakın, gergedanları görürsünüz.
Hukuk dışılık, baskı, şiddet, kadın-erkek eşitsizliği, uygarlıktan ve çağdaşlıktan kopuş, radikal dinci örgütleri ve inancı istismar eden emperyalizmin ve dahili uşaklarının gergedanlaştırdığı ‘topluluklar, kalabalıklar’, aynen Hitler Avrupa’sındaki gergedan sürüleri gibi.
Geçen yaz tatil yaparken bir dağın yamacında, bir zeytin ağacının altında ülkedeki gergedanlaşmaktan nasıl koktuğumu karalamaya çalıştım. Aynen bana, 1987 yılında, 1933’te gergedanlaşmaktan korktuğu için Atatürk Türkiye’sine sığınan Prof. Fritz Neumark’ın dediği gibi: ‘Erol Bey, Hitler Almanya’sında birçok arkadaşım Hitlerleşmeye (gergedanlaşmaya) başlamışlardı. Onlardan biri olmamak için Türkiye’ye sığındım.’
Zeytinin gölgesinde bunları düşündüm ve inatla gergedanlaşmaya karşı koymaktan başka yol olmadığına inandım. Her şeyin aynı zamanda hiçbir şey olduğunu düşünerek ‘Gergedanlaşmak’ kitabımı yazdım.
Sanatta, kültürde, ekonomide ve siyasette ‘gergedanlaşmak’ bir bütündür. Birleşik kaplar misali birbirlerine ‘dışsallıklar’ sağlarlar. Sanatçıların, siyasetçilerin, işadamlarının, güvenlikçilerin birçoğu da gergedanlaşmaya başlarlar.
‘Her şeyin, hiçbir şey haline dönüştüğü’ bir ortamdır bu, ortalığı gergedan sürüleri kaplamıştır artık.
Atatürk devrimleri ve Türkiye’si, ülkemizin Hitler Avrupa’sı gibi gergedanlaşmasına karşı bir direnişti.
Ya ‘toplum’ olacağız ya da gergedan sürüleri misali topluluk ve kalabalık olup birbirimize saldırmayı sürdüreceğiz.
Herkes aynaya bakıp şu soruyu sormalı: ‘Acaba ben de gergedanlaşmaya mı başladım?’”
Ionesco’nun oyununa gelince bu oyun, iyi kalpli ve ayyaş bir Fransız olan Bérenger’in, çevresindeki bütün arkadaşları ve en sonunda sevgilisi/ eşi de Gergedanlaşırken yaşadığı trajediyi ve bu “Gergedanlaşma Sürecini” anlatır.
Birinci perde, insanların, “Gergedanlaşma Süreci” hakkındaki tartışmalarıyla geçer.
Gergedanların saldırılarını gören kimileri böyle bir sürece inanmamakta, kimileri de kendilerinin böyle bir sürece destek verecek kadar aptal olmadıklarını iddia etmektedirler.
İkinci perdede Bérenger’in yakın çevresindeki arkadaşlarının dönüşümleri anlatılır.
Üçüncü perdede izleyici, artık Bérenger’in kişisel trajedisine tanık olur:
Bütün arkadaşları ve sevgilisi/eşi tarafından da terk edilen Bérenger mahkûm olduğu yalnızlık içinde kendi varlığını da sorgulamaya başlar ama bir türlü “Gergedanlaşamaz” ve sonunda perde onun şu isyan haykırışıyla kapanır.
“İnsanım ben, insan kalacağım tek başıma olsam bile direneceğim!...”
Sevgili Erol
Seninle baston alışverişi yapamadık ama
Seni ve düşüncelerini asla unutmadım:
Zamanın ve mekânın sonsuzluğundaki “hiçlikte”, yazılarımızla ve kitaplarımızla buluştuk!
YALNIZ DEĞİLSİN.
YALNIZ DEĞİLİM.
YALNIZ DEĞİLİZ!