Türkiye bir çukur içinde debeleniyor. Karanlık, kirli, çamurlu, vıcık vıcık bir çukur bu. Çocukların geleceğini belirleyecek devletin gözetiminde yapılan sınavlarda yolsuzluk yapıldığı anlaşılıyor. Saray ve atadığı bakanlar, yalanlamasına karşın yolsuzluk yaptığı anlaşılan kişiler görevden alınıyor, soruşturmalar açılıyor.
Devletin çeşitli kurumlarında sahte imza ile iş yapıldığı, üniversiteler adına sahte diplomalar dağıtıldığı, yalnızca bir bakan yardımcısının 10 ayrı diploması olduğu ortaya çıkıyor. Saray’ın propaganda birimi, rezaleti yalanlamasına karşın sahteciliği yapanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
Gerici cemaatler, ordunun, istihbarat örgütünün, Emniyet’in içine sızıyorlar, darbeye kalkışıyorlar. Saray’daki, hiçbir şey olmamış gibi, takkeli, şalvarlı cemaatleri devlet protokolü ile karşılayıp görüşme yapmaya devam ediyor.
Halkın oylarıyla seçilmiş yöneticiler, yalnızca muhalif oldukları için, ölümcül hasta olsalar da bile isteye cezaevlerinde süründürülüyor, aileleri tehdit ediliyor. Yargılama ve soruşturma süreçleri kendileri ve yakınları için bir tür işkenceye dönüştürülüyor.
Avukatlar ve savcılar eliyle para karşılığı tutuklananları salıvermek üzere dava borsaları kuruluyor. Öte yanda, Saray’ı ve iktidarı eleştirmeye kalkan, kendisini polisin, savcının karşısında buluyor.
Okullardaki öğretim izlencesi bilim yerine safsata üzerine kuruluyor. Mafyalaşma, günlük yaşamın doğal parçası gibi algılanıyor.
Düne kadar öğretmenleri okullardan çıkarıp kurşuna dizenler, görev yapan mühendisleri öldürenler, çoluk çocuk demeden insanları katledenler; “önderlik” payesi verilerek pazarlık masasına oturtuluyor, barış havarisi ilan ediliyor. Yalnızca Saray’da ömür boyu oturma, emperyalizmin bölge planlarını gerçekleştirme adına onunla kol kola, üniter yapı ve yurttaşlığı bağımlılık ve kulluğa dönüştürme atakları gerçekleştiriliyor.
Devletin kurucusunu onurlandıran teğmenler ordudan atılıyor, onları hedefe koyanlar Genelkurmay başkanı, siyasileri görünce tüyleriyle birlikte hazırola geçenler komuta kademelerine atanıyor.
Cuma hutbelerinde kadınlar hedef gösteriliyor, şeytanlaştırılıyor. Yoksullukla birlikte cahilleşme, kullaşma; demokratik düzenin tümüyle ortadan kaldırılmasına ortam hazırlıyor.
Kazdıkları leş kokulu çukur giderek derinleşmesine karşın toplumun, sağlam, dinç ve bilinçli kesimi bu lanetli mezara düşmedi. Olan bitenin ayrımında ve çarenin Cumhuriyet ilkelerinde, demokraside, Saray’a direnmede olduğunu biliyor.
Giderek yükselttikleri etkileşimle, ortaçağ hortlaklarının kol gezdiği kokuşmuşluk çukurunu yurdun temiz, verimli toprağıyla kapatıp yollarına devam edecekler.