Look for any podcast host, guest or anyone

Listen

Description

Adı bir türlü konamayan “Süreç” pek çok uzlaşmaz çelişkilerle dolu bir yapıya sahip.

Bu nedenle de ne ortak bir anlayışı yansıtıyor ne de adı konulabiliyor.

Kimilerine göre “Barış Süreci”...

Kimilerine göre “Cumhuriyet’in Demokratikleşmesi Süreci”...

Kimilerine göre “Terörsüz Türkiye Süreci”...

Kimilerine göre “Kürt Sorununu Çözüm Süreci”...

Kimilerine göre “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını uzatma Süreci”...

Kimilerine göre “‘Türkiye Cumhuriyeti’ yerine ‘Türkiye Birleşik Devletleri’ni kurma Süreci”...

Kimilerine göre “‘Atatürk’ün Laik Cumhuriyetinin yüz yıllık parantezini’ yıkma Süreci”...

Kimilerine göre “‘Türkiye İslam Devleti’ni kurma Süreci”...

Kimilerine göre “Kuzey Suriye’de bir Kürt Devleti kurma Süreci”...

Kimilerine göre “ABD’nin ve İsrail’in güvenliği için Ortadoğu’yu düzenleme Süreci”...

Kimilerine göre “Ortadoğu’da, Akdeniz’e de çıkışı olan, Irak, Suriye, Türkiye (İran?) üzerinden bir Büyük Kürt Devleti kurma Süreci”...

Aslında “Sürecin” adı hakkındaki farklılıklar, temel çelişkileri de yansıtıyor çünkü “tarafların” her birinin niyeti, hedefi, amacı başka.

Üstelik bu hedeflerin bazıları birbiriyle çatışıyor!

“Sürecin” kabaca üç buçuk tarafı var:

Birinci taraf Türkiye’deki iktidar. Kendi içinde kaç parça olduğu belli değil ama bütün Türkiye’yi, özellikle de muhalefeti temsil etmediği kesin. Dolayısıyla, (iktidarı tek parça saysak bile) Türkiye’yi İktidar ve muhalefet olarak iki parçalı düşünebiliriz.

İkinci taraf Kürtler. Kendi içlerinde DEM Parti, PKK, PYD/YPG (SDG?) olarak en az üç ayrı parça biçiminde görünüyorlar. Demirtaş’ı DEM içinde sayarak Öcalan ile Kandil’i PKK içinde iki ayrı parça olarak düşünürseniz, taraflar biraz daha fazlalaşır. Elbette bu tanımlama, örgütlerin ve siyasetçilerin, Türkiye’de yaşayan tüm Kürtleri temsil ettiği varsayımına dayalıdır; ki bu varsayım, örneğin Ekrem İmamoğlu’nun seçimi bağlamında (Kürt oylarını da almış olmasından dolayı) geçerli olmamıştır.

Üçüncü taraf, Trump ABD’si. Trump’un geleneksel ABD politikalarına çok da uygun olmayan hızlı ve sert çıkışları bir yana, bu politika, İsrail’in güvenliğini sağlamak için, Ortadoğu’da bir Kürt Devleti kurulması projesini sürdürmekte olduğundan, hem Ortadoğu’daki hem de Türkiye’nin içindeki olaylar ve süreçlerle doğrudan ilgilidir. Elbette ABD tarafının içinde olan Avrupa Birliği’ni ve İsrail’i de ayrı parçalar olarak görmek olanaklıdır. O zaman “Sürecin” tarafları iyice çoğalacaktır.

Buçukuncu taraf Suriye’deki Ahmed Şara (Jolani) Hükümetidir. Gücü ve kalıcılığı belli değildir. Şimdilik ABD/ Türkiye/İsrail etkisinde ve denetiminde olduğu için, henüz kendi ülkesindeki olaylara tam hâkim olduğu söylenemez.

İşler, soya dayalı din-mezhep-ırk-milliyet kimliklerine indirgenen devletlerarası ilişkilere bağlı olduğu anda tarafların içlerinde çok daha fazla sayıda taraf ve parçalanma gözlenebilir.

Bu yazıda şimdilik bu üç buçuk tarafın hedefleri arasındaki temel çelişkilere işaret etmekle yetineceğim.

Türkiye PKK’yi tasfiye etmekten yanadır, ama onun Suriye’ye nakledilmesine ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt oluşumuna karşı çıkmaktadır; oysa Kürtlerin amacı budur.

Kürtler, zaten başarısız oldukları terörist yöntemi Türkiye’de terk etmeye razıdırlar ama bunu Suriye’deki oluşum uğruna yapacaklardır; oysa Türkiye buna karşıdır.

ABD Suriye’de bir Kürt siyasal oluşumundan yanadır ama bunu Türkiye’nin de desteğiyle yapmak istemektedir; oysa Türkiye böyle bir oluşuma karşıdır.

Jolani bir yandan ABD’nin, bir yandan İsrail’in, bir yandan Türkiye’nin bir yandan Kürtlerin baskıları altındadır ve tam bir kararsızlık ve başarısızlık sergilemektedir; çünkü çelişen istek ve baskılar karşısında ne yapacağını bilememektedir.

“Sürecin” ikinci temel çelişkisi, onu ilan eden ve sürdürmeye çalışan İktidarın niteliklerinden kaynaklanmaktadır ki, o ayrı bir yazı konusudur!