Look for any podcast host, guest or anyone

Listen

Description

Kuşkusuz ilke terörün olmadığı, gerçekten demokratik bir Türkiye’dir. Demokrasi, erişilmesi ve mutlaka sürekli yaşanması gereken uygar insana yaraşır bir ülküdür. Demokrasi bedelsizdir ama ona kavuşmak ve onunla yaşamak için gerektiğinde bedel ödenir. Ama demokrasiyi uygarlaşarak, çağdaşlaşarak bulmak bedel ödemek değildir.

PKK’nin silah bırakıp teslim olmasının, ülkenin demokrasiden uzak bir rejimle yönetilmesinin yanında hiçbir önemi yoktur. Terör ile demokrasi arasında denklem kurulamaz ve dört işlem (toplama, çıkarma, bölme ve çarpma) yapılamaz. Terör ile demokrasi arasında bir tercih yapılamaz. PKK örgütünün, gerçekten, tam anlamıyla teslim olması, AKP’nin demokrasisiz, özgürlüksüz, eşitliksiz rejiminin pekişmesine katkıda bulunacaksa, istemem, uzak dursun! Çünkü temelsiz ve çürüktür! Çünkü demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlikten yoksun bir rejim zaten şiddet ve terörün folluğudur.

Ancaaak terör her zaman kaba, silahlı, bombalı, sabotajlı olmaz; kibar (nasıl bir kibarlıksa) terörler de vardır. Aslında, teröre “kibar” sıfatını yakıştırmak, densizce bir fantezidir ama neyse... Bir rejimin, vatandaşlarına özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve güven vermemesi mayalanmış, köpürmüş ve kemikleşmiş bir terördür.

AKP rejimi ve Erdoğan’ın PKK’den önce Türkiye’nin aydınlık yüzüyle barışması gerekir. Türkiye, AKP ve Erdoğan’ın gâvura karşı bir gaza savaşında kazandığı ganimet değildir. Ama “ganimet” muamelesi yapıyorlar, soyup soğana çeviriyorlar. Yaşamakta olduğumuz AKP düzeni tipik bir barış (?) içinde terör rejimidir! Örneğin Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve dayanaksız nedenlerle hapse atılması terör zulmü değil midir? Yargının mahkûmiyet kararı olmadan bir vatandaşın gözaltına alınıp tutuklaması terörün dik alasıdır.

Yukarıdaki satırları yazdıktan bir süre sonra PKK’nin kendini feshettiğini duydum televizyonda. Vatana, millete hayırlı olur inşallah! PKK terör örgütü 12 Mayıs 2025 günü sabah saatlerinde feshini ilan ederek silah bıraktığını açıklamış. Sürecin nasıl ilerleyeceği, silahların nerelerde hangi koşullarda teslim edileceği belli olmuş...

CNN TÜRK muhabiri Emrah Çakmak, PKK’nin silah bırakma sürecine ilişkin ayrıntıları paylaşmış. Çakmak’ın anlattıklarına göre: “Örgüte yakın kaynakların aktardığı bilgiye göre; bir süreç fesihle başladı silahlar teslim edilecek bu nasıl olacak? BM gözetiminde gerçekleşecek bu. Üç aşama söz konusu. Silahlar BM gözetiminde teslim edilecek. Uluslararası gözlemciler olacak bu teslim işleminde. Teslimin yapılacağı yerler belirlendi. Teröristlerin üç aşamalı plan dahilinde silahları teslim edeceği yerler belli oldu. Irak’ın kuzeyindeki barınma alanlarının bulunduğu Duhok vilayetine bağlı Amediye, Erbil’in Binar ve Köysancak; Süleymaniye’nin Seyid Sadık vilayetinde bırakılacak.”

Okuyup dinlediklerime göre Kürt cenahının kafası epeyce karışık. Örnek olarak bildiride PKK’nin kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı ortaya çıktığı savunularak “Doğuşunda reel sosyalizmin etkilerini yaşadığı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimsediği” belirtiliyor.

Kardeşim, sen silah bırakırken Sevr ve Lozan antlaşmalarını es geçip “Kürt inkâr ve imhasına” yol açan (?) dürtüleri anmayacaksın. Ayrıca PKK meğer “ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimsiyor”muş... Bu nedenle uluslararası devletler hukukunu da pek iyi derecede bileceksin. “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” sömürgelerle ilgili olup “üniter ulus devleti”nde yaşayan etnisite topluluklarını kapsamaz. Örneğin Türkiye’nin kendi sınırları dışında “Kürdistan” adlı bir toprağı olsaydı burası sömürge sayılırdı ve uluslararası yasalara göre bağımsızlığını isteyebilirdi.