AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan, “sivil”, “yerli ve milli”, “vesayetçi izlerden arınmış”, “demokratik meşruiyeti güçlendirecek”, “hak ve özgürlükleri güvence altına alacak” bir anayasa istediklerini sık sık ifade ediyor.
Erdoğan bunları ifade ederken bazen, mevcut anayasanın, 12 Eylül askeri darbe anayasası olduğunu da iddia ediyor.
Oysa, 12 Eylül askeri darbesinden sonra halkoylaması ve referandumla kabul edilen anayasanın birçok maddesi sonradan değiştiği gibi, mevcut anayasada, milli, sivil, vesayetçi izlerden arınmış, demokratik meşruiyeti güçlendiren, hak ve özgürlükleri güvence altına alan birçok madde zaten bulunmaktadır!
Milletin egemenlik hakları ve demokrasi; düşünceyi ifade, yayın, medya, örgütlenme, protesto özgürlüğü; yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı; laiklik ile ilgili, anayasanın 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 42., 25., 26., 28., 34., 103., 136., 138. maddeleri, bu maddelere dair örneklerin arasında yer alırlar.
Oysa bu maddeler Erdoğan’ın ve AKP iktidarının 2007 yılından beri düzenli bir biçimde ihlal ettiği maddelerdir!
Sivil, milli, vesayetçi olmayan, demokratik, özgürlükçü anayasa maddelerini ihlal eden birisinin, sivil, milli, vesayetçi olmayan, demokratik, özgürlükçü bir anayasa yapacağına inanmak için aptal veya saf veya kötü niyetli olmak gerekir!
Gerçek şudur ki, Erdoğan anayasanın bu maddelerini sürekli ihlal ederek bir yürütme organı vesayeti oluşturmuştur!
Türkiye’de 2007 yılından beri tek vesayet vardır, o da AKP’nin kurduğu padişahlık düzeninin sonucunda oluşan Erdoğan vesayetidir!
Kaldırılması gereken şey Erdoğan vesayetidir!
AKP’nin bundan sonra neleri yapacağını anlamak için geçmişte neleri yaptığına bakmak yeterlidir. Çünkü Erdoğan, kendisini geliştirme ve özeleştiri yapma potansiyeline sahip birisi değildir. Erdoğan ile ilgili bir kişilik analizi yapılmadan üretilen bir siyaset ve strateji, yenilmeye mahkûmdur!
Erdoğan’ın onlarca yıl önceki söylemlerini ve eylemlerini bozuk plak gibi tekrar etmesi, onunla bir anayasa çalışmasının kategorik olarak yapılamayacağının göstergesidir.
Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi Partisi bu tuzağa düşmemekle birlikte, TBMM’de temsil edilen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, İYİ Parti, Yeniden Refah Partisi ve Yeni Yol Partisi gibi diğer muhalefet partilerinin bu konuda nasıl bir tutum içine gireceği hâlâ belirsizliğini korumaktadır.
Şu andaki sorun, anayasanın değiştirilemez olan ilk dört maddesinin değiştirilip değiştirilmeyeceği değildir. Çünkü böyle bir planın olmadığı zaten ilan edilmiştir. Asıl sorun, ilk dört maddenin içini boşaltacak olan diğer anayasa maddeleriyle ilgili değişiklik planlarıdır. Bu da anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek kadar vahim ve felaket bir durumdur!
Erdoğan ve AKP, teokratik ve monarşik özelliklere sahip bir anti-cumhuriyet “anayasası” peşindedir!
Bir başka sorun da, Erdoğan’ın yeniden “cumhurbaşkanı” adayı olmasını sağlayacak olan anayasanın 101. maddesiyle ilgili değişiklik planlarıdır.
Erdoğan’ın söylemleri ve eylemleri değişmeyeceğine göre; ayrıca Erdoğan, ana muhalefet partisi CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesini, “yargılanmasını” ve tutuklanmasını sağlayarak, rakiplerini kendisi belirlediği, milletin iradesine ipotek koyduğu, seçme ve seçilme özgürlüğüne darbe vurduğu için, Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olmaması, Türkiye için yaşamsal önemdedir.
Erdoğan’ın yönettiği Türkiye, yıllardır, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel açıdan çöküş yaşadığına göre, Erdoğan’ın, serbest ve özgür seçimlerin olmadığı bir ortamda, göstermelik bir seçimde, aday olmasının yolunu açmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu anlamına gelir!