İstifçiliği yalnızca bir “bozukluk” değil, toplumsal hafızamızın çığlığı, yoksulluğun tortusu, göçün, kaybın, travmanın bir dışavurumu olarak inceliyorum.Çöp evlerin içindeki eşyalar değil, susturulmuş hayatlar konuşuyor bu kayıtta.Minimalizmle istifçilik arasındaki görünmeyen savaşı, belleğin raflara nasıl istiflendiğini ve bir fincan çayın bazen bir çöp kamyonundan daha büyük bir “yardım” olabileceğini anlatıyoruz.
🎧 Eğer bugüne kadar hiç düşünmeden “neden atmıyorum?” dediysen, bu bölüm senin hikâyen olabilir.Çünkü belki de en büyük istif, bastırdığımız duygulardır. Keyifli dinlemeler.