Listen

Description

Arınmak, saflaşmak, kurtulmak mânalarına gelen hulûs ve halâs kökünden türeyen ihlâs kelimesi “bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan yabancı maddelerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak” demektir. Dînî ıstılahta, ibadet ve iyilikleri riyadan ve menfaat kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmayı ifade eder. Daha geniş bir tarifle “şirk ve riyâdan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, menfaat hesaplarından ve gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızâsını gözetmeyi ifade eder.[1]
KURAN'DA İHLAS KAVRAMI

Kur’ân-ı Kerîm’in dokuz yerinde “muhlisîne lehü’d-dîn”, bir yerde de ed-dînü’l-hâlis” ifadesi geçer.[2] Bununla yalnızca Allah’a yönelip O’na kulluk etmek, O’na güvenip O’ndan dilekte bulunmak, sadece Allah’ın dinini tanıyıp din konusunda kendini Allah’a adamak, tevhid inancının saflığını bâtıl itikadlarla zedelemekten sakınmak ve saf dindarlık kastedilir.[3] Mü’minlerden böyle bir hayat istenir. Cenâb-ı Hak kullarından ihlâs isteyerek şöyle buyurur:

“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb’ı Sana hak olarak indirdik. O hâlde Sen de dîni Allah’a has kılarak ihlâs ile kulluk et!” (ez-Zümer 39/2)

“De ki: Ben, dîni Allah’a has kılarak ihlâslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emrolundum.” (ez-Zümer 39/11)

Allah Teâlâ, ihlâssız ve kendi rızâsı gözetilmeden yapılan amelleri, ne kadar çok olursa olsun, kabul etmeyeceğini bildirir. İhlâsla yapıldığında ise, az amel bile değerlidir. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Allah Teâlâ, sadece kendisi için (ihlâsla) ve rızâsı aranarak yapılan ameli kabul buyurur.”[4]

Sahabe-i kirâmın ihlâsına, amellerini sırf Allah için yapmalarına dair bir misal nakledelim: Bir bedevî Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gelerek ona îmân edip tâbi olduktan sonra:

“‒Senin yanına hicret edeceğim” dedi. Nebî (s.a.v) bazı ashâbına onu kollamalarını tavsiye buyurdu. Bir müddet sonra gazveye çıktılar. Efendimiz (s.a.v) bu harbin sonunda bazı esirler elde etti. Bunları mücâhitler arasında taksim ederken bu bedevîye de hisse ayırdı. Ona ayırdığı malları ashâbına teslim etti. Bu zât o esnada ashâbın binek hayvanlarını güdüyordu. Yanlarına geldiğinde ashâb-ı kiram hissesini ona verdiler. O:

“‒Nedir bu?” diye sordu.

“‒Rasûlullah (s.a.v)’in senin için ayırdığı hissedir?” dediler. Bedevî onları alıp Rasûlullah (s.a.v)’in yanına geldi ve:

“‒Ya Rasûlullah! Bunlar nedir?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v):

“‒Sana ayırdığım hissendir” diye cevap verdi. O:

“‒Ya Rasûlullah! Ben sana bunun için ittibâ etmedim. Lâkin (boğazına işâret ederek) şuramdan okla vurulup şehîd olayım da cennete gireyim diye ittibâ ettim” dedi. Rasûlullah (s.a.v):

“‒Allah’a karşı sâdık olursan Allah da senin sözünü doğru çıkarır!” buyurdular.

Bir müddet sonra düşmanla tekrar kıtâle kalktılar. Az sonra birkaç kişi bu zâtı taşıyarak Efendimiz’e getirdi. Tam işâret ettiği yere ok isabet etmişti. Rasûlullah (s.a.v):

“‒Bu o mu?” diye sordu.

“‒Evet!” dediler. Allah’ın Rasûlü (s.a.v):

“‒O, Allah’a verdiği söze sâdık kaldı, Allah da onun sözünü doğru çıkardı” buyurdular. Rasûlullah (s.a.v) onu kendi cübbesiyle kefenledikten sonra öne koyup cenaze namazını kıldırdılar. Onun için yaptığı duâlar arasında şu cümleler işitildi:

“Allah’ım bu kulun, senin için hicret etmek üzere yola çıktı ve şehit olarak öldürüldü. Ben de buna şehâdet ediyorum.”[5]

[1] Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, “خلص” md.; Lisânü’l-ʿArab, “خلص” md.; Gazâlî, 4: 379-380.

[2] el-A‘râf 7/29; Yûnus 10/22; el-Ankebût 29/65; Lokman 31/32; ez-Zümer 39/2, 3, 11; el-Mü’min 40/14, 65; el-Beyyine 98/5.

[3] Bkz. Süleyman Ateş, “İhlâs”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ihlas (30.01.2019).

[4] Nesâî, Cihad, 24/3138.

[5] Nesâî, Cenâiz, 61/1951.