42: Yemin olsun ki, senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermiştik, fakat onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz de onları, belki inkârdan vazgeçip Allah’a yakarırlar diye çetin musîbetler, zorluk ve sıkıntılar içinde bırakmıştık.
Karşılaştır 43: Hiç değilse, bu zorluk ve musîbetler başlarına geldiğinde boyun büküp yalvarmaları gerekmez miydi! Fakat tam aksine kalpleri iyice katılaştı; şeytan da onlara yapmakta oldukları günahları süsleyip püsledi.
TEFSİR:
Bu âyetler de Allah Resûlü (s.a.s.)’i teselli etmektedir. Zira peygamberleri yalanlamak sadece Kureyş müşriklerinin değil, önceki toplumların da genel bir özelliği idi. Allah onlara da peygamberler göndermişti. Fakat kavimleri onların davetini kabul etmediler, reddettiler. Bu durum karşısında Cenab-ı Hak onları hidâyete gelmelerini sağlamak için iki yolla imtihan etti: Darlık yolu, bolluk yolu. Bu âyetlerde birinci yol beyân edilmektedir. Kulluğu kabullenmeleri, ilâhî emirlere boyun eğmeleri, günahlardan vazgeçerek Yüce Mevlâ’ya gönülden yalvarıp yakarmaları için onları öncelikle mallarına arız olan kıtlık ve yoksulluklara, bedenlerine arız olan hastalık ve sıkıntılara maruz kıldı. Maksat, bu menfi durumlardan ibret alıp intibaha gelerek Hak kapısını bulmaları idi. Fakat beklenen olmadı. Bu musibetler ve belâlar karşısında kendilerine gelecek yerde tam aksine inkâr ve isyan çukuruna dalarak kalpleri katılaştı. Şeytan da yaptıkları günahları gözlerine güzel gösterdi, süsleyip cazibeli kıldı. Ondan sonraki isyan ve azgınlıkları daha da şiddetli oldu. Çünkü artık onlar üzerinde baskı ve şiddetin hiçbir terbiye edici özelliği kalmamıştı.
Gelen âyetlerde ise terbiye, ıslah ve imtihan için tatbik edilen ikinci yol beyân edilir: