Kitap kulübümüzün 58inci buluşmasında sosyal psikolog Jonathan Haidt'in "Doğru Akıl: Neden İyi İnsanlar Siyaset ve Din Yüzünden Bölünür?" adlı kitabını konuştuk.
Haidt ile birkaç yıl önce 2008 tarihli TED konuşması ile tanışmıştım. Cumhuriyetçiler ve demokratlar arasındaki derinleşen uyuşmazlığın nedenleri üzerine bir konuşmaydı. Türkiye’deki duruma fazlasıyla benzer olduğunu düşünmüştüm, blogumda da bir yazı yazmıştım.
Haidt yıllar içinde derinleştirdiği çalışmalarını topladığı bu kitapta, insanların ahlaki yargılarının öncelikle sezgisel duygulardan kaynaklandığını ve akıl yürütmenin çoğunlukla bu sezgileri haklı çıkarmak için sonradan devreye girdiğini gösteriyor. Geliştirdiği Ahlaki Temeller Teorisi, insan ahlakının altı temel üzerine kurulu olduğunu öne sürüyor:
Ahlakın iki ucundaki temsili ile; Zarar vermeme/bakım verme, adalet/hile, sadakat/ihanet, otorite/asi olma, kutsallık/aşağılama ve özgürlük/baskı olarak bu altı temeli ifade ediyor. Kitabın en çarpıcı tespiti, liberallerin genellikle sadece zarar vermeme ve adalet temellerine ağırlık verirken, muhafazakarların altı temelin hepsini kullanması ve bu farkın siyasi kutuplaşmanın temel nedenlerinden biri olması.
Örneğin bir muhafazakar kişi dövme yaptırmayı bedene zarar vermek yani Allah’ın bize verdiği bedene, bir anlamda kutsala zarar olarak yorumlayabilir, bu ise sol veya liberal görüşe göre kişinin kendi hürriyeti, tasarrufu olarak görülebiliyor. İki tarafın anlaştığı temeller ise başkalarına zarar vermeme ve adil olma konuları.
Bu da ilginç bir şekilde sağcı politikacılara daha geniş bir malzeme verirken, solcu politikacıların daha dar bir alana kısılmış ve sanki diğer ahlaki değerleri ciddiye almıyormuş izlenimini verdiğinden bahsediyor. Kitap bunu örneklerle çok güzel açıklıyor.
Diğer yandan insanları bencil varlıklar olarak görme eğilimimiz olsa da Haidt ayrıca insanların sadece bencil değil, "kovan etkisi" ile grup halinde hareket etmeye de yatkın olduklarını savunuyor. Hatta bizlerin %90 şempanze, %10 arı gibi davrandığımızı söylüyor.
Bizim sohbetimizde de derin paylaşımlar oldu, konunun hassasiyeti nedeniyle çok az bir kısmını paylaşacağım. Katılımcılar, kitabın kendilerini tanıma konusunda bir ayna tuttuğunu ifade ettiler. Birçok arkadaşımız, kendilerini liberal veya özgürlükçü zannettiğini ama kitaptaki test sorularıyla yüzleştiğinde aslında beklenmedik ahlaki hassasiyetlere sahip olduğunu fark ettiğini paylaştı.
Kitabın en çok takdir edilen yönü, karşı tarafı anlamak için bir çerçeve sunması oldu. Katılımcılar, farklı siyasi görüşlere sahip insanların aslında kötü niyetli olmadığını, sadece farklı ahlaki temellere ağırlık verdiklerini anlamanın özgürleştirici olduğunu belirttiler. Özellikle aile içi tartışmalarda bile bu çerçevenin yardımcı olabileceği vurgulandı.
Toplantıda fil ve binici metaforu özellikle ilgi çekti. Rasyonel düşüncenin aslında ne kadar sınırlı olduğu, sezgilerimizin hayatımızı nasıl yönlendirdiği üzerine paylaşımlar yapıldı. Ayrıca kitabın, insanların bir araya gelme, ritüeller ve "kovan etkisi" ile ilgili açıklamaları, kendi hayatımızdan örneklerle desteklendi.
Sonuç olarak her ne kadar yer yer okuması akademik altyapı gerekliliğiyle zorlasa da, biz okumuş olmaktan memnunuz ve konuyla ilgiliyseniz size de tavsiye ediyoruz. Tamamlayıcı nitelikte olduğunu düşündüğümüz Rutger Bregman’ın “Çoğu İnsan İyidir” aslı kitabının yeni baskısı çıkar çıkmaz programımıza almayı istiyoruz.
(03:53) Feyza Demir (11:00) Alim Küçükpehlivan (14:05) Mete Yurtsever (16:58) Feyza Demir (17:48) Alim Küçükpehlivan (18:42) Feyza Demir